İçeriğe geç

Örf, adet, gelenek, görenek töre nedir ?

Örf, Adet, Gelenek, Görenek, Töre: Bir Kayseri Hikâyesi

Kayseri’nin o sıcak yaz akşamlarından birinde, bir akraba ziyaretine gitmek üzere hazırlık yapıyordum. Duvardaki eski fotoğraflar, annemin “bana eski zamanları hatırlatıyor” dediği o siyah beyaz kareler, hafızama kazınan bir diğer anıyı canlandırdı. O an, hepimizin hayatına etki eden bir kavramı düşündüm: Örf, adet, gelenek, görenek ve töre. Bizimle birlikte büyüyen, ama bazen gerçekten anlamadığımız ve bazen de içimizde çok derin duygular uyandıran bu kavramlar, Kayseri gibi bir şehirde ne kadar etkili olabilir ki?

İşte o akşam, her şeyin içine daldığı o sahneyi hatırladım. Hani bazen, bir olay olur ve yıllarca düşündüğünüzde, o anın ne kadar kıymetli olduğunu fark edersiniz. Her şeyin başladığı o anı, hâlâ unutamıyorum.

Bir Bayram Akşamı

O yaz akşamı, bayramda annemle birlikte büyüklerimizi ziyarete gitmiştik. Annemle babamın, yıllardır süregelen bayram alışkanlıkları arasında bir yerlere gitmek, o büyük akraba toplantısına katılmak, el öpmek, bol bol tatlı yemek ve o eski türküleri dinlemek vardı. Ama asıl mesele, bayramın sadece tatlı yediğimiz, eğlendiğimiz bir kutlama olmasının ötesinde, bizim için bir anlam taşımasıydı.

Evimize çok uzak olmayan, Kayseri’nin eski mahallelerinden birinde yaşayan babaannemizin evine gitmek üzere yola çıktık. Babaannem, o yılların derin bilgisiyle hepimizi bir araya getirirdi. Hem o kadar eski hem de bir o kadar modern bir kadındı. Geriye dönüp baktığımda, annemin bana öğrettiklerinin çokça ona ait olduğunu fark ettim. Her şeyin köklerine, adeta bir gelenek haline dönüşen o anılara bağlıydı.

Örf ve Adet: Duyguların Arasında

Babaannemin evine vardık ve ilk iş olarak herkes sırayla selamlaşmaya başladı. Bu, sadece el sıkışma değil, aslında eski bir geleneğin parçasıydı. Herkes sırasıyla büyüklerinden el öper, selam verir ve küçükken nasıl evden çıkmak zorunda kaldığımızda her zaman şu öğütle gönderildik: “Büyüklerin ellerinden öp, dua al!” Bu öğüt, Kayseri’de büyüyen her çocuk için bir zorunluluk gibi, bazen isyanla bazen de alışkanlıkla yerine getirilirdi.

Annem, babaannemin elini öptü, ben de ona yakın durarak öne çıktım. O an, küçüklüğümden beri hafızama kazınan bir şekilde, içimde bir şeyler kaynadı. Bu, bir gelenekti, bir görenekti. Adeta her bir hareketimiz, asırlık bir ritüelin parçası gibiydi. Herkesin huzurunda bu ritüelleri yerine getirmek, sanki bir anlam yüklemekti. İşte o anda, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim.

Babaannem, elini öptüme karşılık dua ettikten sonra, ona biraz yaklaşarak “Nasılsınız, babaannem?” diye sordum. Gözlerinde bir derinlik vardı, her zaman olduğu gibi. O an gözleri yaşardı ve bana şöyle dedi: “Gel evladım, bu geleneklerin olduğu yerde, bu dünyada neşeniz bol olsun.” Bir yandan hüzünlüydü, bir yandan da umut dolu. Sadece o anki bayram sohbeti değil, yıllarca süren öğretilerini, her adımda gösterdiği sabrını ve geleneklere olan bağlılığını o anda hissettim. Her şeyin aslında anlamlı olduğunu, bir yola, bir öze dayandığını düşündüm.

Töre ve Görenek: Aile Bağları

Bir başka sahne de, annemin bizi o geceyi tamamladıktan sonra eve götürürken söylediği sözlerdi. O, asıl törenin evde olduğunu, ailemizin bir araya gelmesinin her şeyden önce geldiğini vurgulardı. Bir öğle yemeğinde, koca bir masa kurulmuştu. Yemekler, herkesin mutlu olabilmesi için büyük bir özenle hazırlanmıştı. Bu da adeta bir töreydi. Ocağa sahip çıkmak, misafir ağırlamak, kendi ailenin yanında olmak… Tüm bunlar, yıllardır devam eden geleneklerdi.

O akşam, babamın yemek sonrası masaya oturup, hepimize çeşitli öğütler vermesi de bu yüzden önemliydi. “Aile olmanın anlamı,” demişti, “sadece birlikte yemek yemek değil; bir arada olmak, birbirinize saygı göstermek ve geleneklerinizi yaşatmak.” İşte bu söz, içimde yer etti. Çünkü zürafa gibi boynu uzamış, bu ritüellerin arasında hep bir umut vardı: Bir gün biz de aynı şekilde birbirimize değer verecek ve bu gelenekleri devam ettireceğiz.

Sonuç: Geleneğin Gücü

Zamanla, Kayseri’deki bu bayram akşamlarının içinde büyüdüm ve her bir gelenek bana başka bir şey öğretti. Örf, adet, gelenek, görenek ve töre kelimelerinin içine bir anlam koymayı öğrenmiştim. Kimi zaman hayal kırıklığına uğradım, kimi zaman heyecanla bekledim. Ama hepsinde de, ailemi, köklerimi, geçmişimi daha iyi tanıdım. Her birinin, bizlere aktarılacak birer değer taşıdığını fark ettim.

Babaannemin söylediği o kelimeler, “Gelenekler bizlere hayat verir.” Gerçekten de, her birimiz, geçmişten gelen bir mirasın parçasıyız. Bu değerleri yaşatmak, nesilden nesile aktarılmasını sağlamak bizim görevimiz. Çünkü, hem kişisel hem de toplumsal anlamda varlığımızı sürdüren bu gelenekler, her birimizin hayatında önemli bir yer tutuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet casino